Background

Tüketici Hukuku Açısından Araçlardaki Tedbirler

Araçlara konulan tedbirler ya da uygulanan müsadere kararları ile ilgili klasik bakış açısına göre araçta hukuki ayıp vardır, araç alımına ilişkin sözleşmenin feshini istemek ya da ayıp kadar bedel indirimi talep etmek ya da ayıbın kaldırılmasını istemek hakkımız vardır. Klasik bakış açısına sahip meslektaşlar, ‘‘Tüketici Mahkemesi’nde dava açalım, sözleşmeyi feshedip araç için ödediğimiz bedelin iadesini isteyelim,’’ eğilimindedirler. Her ne kadar herkesin aklına gelen ilk çözüm yolu ve ilk hareket noktası gibi dursa da bu yol güvenli ve garantili bir yol değildir.

Zira en başta, sözleşmenin feshi ve araç bedelinin iadesi talebinde; Türk Borçlar Kanunu’nun 229. maddesinde düzenlenmiş olan ‘‘sözleşme konusu eşyanın; sözleşme sebebiyle elde edilen menfaatler ile birlikte iadesi şartı’’ açısından araç alımı için ödenen meblağın faiziyle birlikte geri istenebilmesi için alınan aracın elde edilen menfaatle birlikte satıcıya iadesi gerekmektedir. Burada kanaatimizce ‘‘araçtan elde edilen menfaatin hesaplanmasında’’ sözleşme süresince aynı nitelikte bir aracın kullanılması için ödenmesi lazım gelen meblağ dikkate alınacaktır. Yani bu sözleşme hiç yapılmamış olsaydı, aynı süreçte aynı nitelikte bir araca binmek için alıcının ödemekten kurtulduğu kira bedeli kadar menfaati vardır. Ayrıca özellikle şirketler tarafından yapılan alımlar açısından şirketin araç alımı sebebiyle elde ettiği menfaatlere vergi mahsupları (KDV ve ÖTV mahsubu) yapılmışsa bu meblağlar da dahildir. Ayrıca şirketlerde satın alınan araçlar için yıllık %25 amortisman giderlerinin mahsubu sebebiyle esasen devlete ödemesi gereken vergi şirket kasasında kaldığı için bu da ‘‘sözleşme sebebiyle elde edilen menfaat’’ kapsamında sayılmalıdır.

Hele hele açılan davalar ve araçların kaydına konulan tedbirler açısından ithalatçıların beraat etmesi ya da ithalatçılar mahkum olmakla birlikte araçların müsadere talebinin reddi ve kaydi tedbirlerin kaldırılması yolunda kurulacak mahkeme hükmü, ‘‘sözleşmenin feshi talepli açılan davaları konusuz bırakacağı için’’ davanın reddine sebebiyet verecektir. Zira ithalatçının beraat ettiği davada kusursuz olduğu ispatlanmış olacak; hiç kimse kusuru bulunmayan bir konudan sorumlu tutulamayacağı için davanın reddine karar verilecektir. Müsadere talebi reddedildiği takdirde de aynı sonuç doğacaktır: (Müsadere talebi reddedildiği takdirde) olası müsadere talebinin güvencesini teşkil etmek üzere konulan tedbirin haksız yere konulduğu anlaşılmış olacak; böylelikle bir mahkemenin haksız yere hataen (yanlış hukuki değerlendirme ile) araç kaydına koyduğu devir yasağı ihtiva eden tedbirden dolayı satıcı/ithalatçı sorumlu olmayacaktır.

Bir şekilde tüketici sıfatıyla (sözleşmenin feshi talepli) açılan davadan sonuç alınmış olsa, sözleşmenin feshi ile X TL tazminatın satıcıdan tahsili ile alıcıya ödenmesine, aracın satıcıya iadesine karar verilse bile; araçları ithal etmiş bulunan esnafların bir kaçı hariç tamamı ticareti ve ithalatı bırakmış; herhangi bir malı mülkü olmayan kişiler ve şirketlerdir. Bu durumda alınan hükmün tahsil kabiliyeti çok büyük bir sıkıntı doğuracaktır. Mahkemede yürütülen yargılama sonucunda alınması muhtemel lehe bir kararın infazında (alacağın tahsilinde) meydana gelecek sıkıntılar açısından da ithalatçı şirkete açılan davalar zayıf hukuki mücadeleden ibaret kalacaktır. Ayrıca ağır ceza mahkemelerinde devam eden davalar, sözleşmenin feshi talepli açılan davaları (konusuz bırakacak nitelikte) önem arz eden bir dava olduğundan, satıcıya karşı açılan satış sözleşmesinin feshi talepli davaların, ağır ceza mahkemelerinde devam eden davaları beklemesi (ağır ceza dosyalarının bekletici mesele yapılması) gerekmektedir. Bu yönüyle de değerlendirildiğinde açılacak sözleşmenin feshi talepli davanın hükme bağlanması zannedildiğinden çok daha uzun zaman alacaktır.

Hem alınan hükmün infaz kabiliyeti garanti olması bakımından hem de ağır ceza mahkemesinde görülen davalar ve araçların kaydına konulan tedbirler haklı da olsa haksız da olsa devletin sorumluluğu tartışmasız olduğundan (devletin sorumluluğu ve sorumluluk sebepleri yukarıda uzun uzadıya izah edilmiştir.) devlete karşı (Gümrük Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nın üçünü birden hasım göstererek) açılacak bir dava (tahsil kabiliyeti açısından) daha garantili ve daha güvenli bir dava olmasının yanında, daha kısa sürede sonuçlanacak bir davadır.